3 Ocak 2016 Pazar

                                    Terry Eagleton – Şiir Nasıl Okunur Kitabının Tahlili


            Terry Eagleton, 1943 yılında İngiltere’nin Salford kentinde dünyaya gelmiştir. Cambridge Üniversitesi’ni bitirdikten sonra aynı üniversitede öğretim üyeliği yaptı. 1969’da Oxford Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. Sonraki yıllarda New Left Review başta olmak üzere çeşitli dergilerde yazılar kaleme aldı, edebiyat teorisi alanında önemli çalışmalara imza attı. Halen Manchester Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı alanında John Edward Taylor profesörüdür. Şiir Nasıl Okunur 2007 yılında How to Read a Poem adıyla Oxford yayınları tarafından çıkarılmıştır. Türkiye’de 2011 yılında Agora Kitaplığı tarafından basılmıştır.[1]
            Eser toplam 266 sayfadan oluşmaktadır, altı ana bölüme ayrılıp bu bölümler kendi içlerinde de alt başlıklara bölünmektedir. Bu ana başlıklar şu şekildedir; 1- Eleştirinin İşlevleri 2- Şiir Nedir?, 3- Formalistler, 4- Form Arayışı, 5- Bir Şiir Okumak, 6- Dört Doğa Şiiri. Ayrıca eserin sonunda kitap için bir Sözlükçe kısmı bulunmaktadır. Yazar, eserin önsöz kısmında eserin yazılış amacını öğrenciler ve genel okuyucu için şiire giriş olarak vermiştir. Teorik bölümlerin okuyucuyu zorlayacağını bunun için dördüncü bölümden başlamanın daha iyi olacağını söylemektedir.
            Eagleton eserinin birinci bölümü olan Eleştirinin İşlevleri’nde dört alt başlık halinde eleştirinin yeri ve işlevselliği üzerinde durmaktadır. Yazar, geçmişten günümüze kadar edebiyat eleştirisinin en büyük sorunun bu türün yazar çizerlerinin konuyu tam olarak anlamadıklarını vurgulamaktadır. Yapılanın eleştiriyi form, içerik gibi daraltılmış bölgelere hapsetmek  olduğunu dile getirmektedir. Eleştirinin de modern felsefe gibi kendi yanlışlarını ifşâ etmeye çalışmasını ön görür. Bu konuda
            “Bir şiirin inançlarını ona güvendiğimiz için kabullenmemiz gerekmez”[2] der.
            Siyaset ve Retorik kısmında edebiyat teorisyenlerinin eleştiriyi baltaladıklarını söyledikten sonra bundan kurtulmanın mümkün olduğunu ifade etmiştir. Siyasetin retorik ile içli dışlı olduğunu ve retoriğin siyasi hayatta çok önemli olduğuna değinmektedir. Eagleton, retorik sözcüğünün tarihsel gelişimini örneklemler sunarak günümüze değin getirmiştir ve okuyucusuna retoriğin yaşadığı değişimi göstermeyi amaçlamıştır. Geçmiş zamanlarda retoriğin siyaset üzerindeki gücünün, günümüzde azaldığının “martaval,aldatıcı, manipülasyon” gibi negatif anlamlar taşıdığını belirtir.[3] Deneyimin Ölümü kısmında modern şiirin hazırcı bir durumda olduğunun altını çizen yazar, bunu kültür terimi ile açıklar. Kültürün içerisinde şair için gereklilikleri barındırdığını belirtmiştir. Burada şiir tanımı üzerinden yola çıkan yazar, şiirde hiçbir şeyin ne eksik ne de fazla olabileceğini söyledikten sonra, şiirin;
            “sözcüklerin ancak buldukları haliyle ortaya çıkabilecekleri yer olması gerekir.” [4]Diye tanımlamaktadır.            
            Edebiyat eleştirmenlerinin aslen hayatta var olamayan şahıslar ve oylalar üzerinden çıkarımlar yaparak hayatlarını idare ettiklerini söylemektedir. Ancak bu durumun eleştirmenin bu şahıslar ve olaylar için belirsizlikler öne çıkarılabileceği yanlışına sebep vermemesini dikkatle vurgular. Eleştirmenin bu hayal dünyasında çalışmaları, beraberinde hayal gücünü de getirmiştir. Edebiyat eleştirmeni metinlerde geçen her türlü şahıs ve olaylara hâkim olabilme gücünü taşıyabilmelidir.
            Eagleton eserinin ikinci bölümü olan Şiir Nedir? De şiirin, diğer alanlar ile farkından yola çıkarak bir tanımlama getirmeye çalışmıştır.  Bunu da Şiir ve Düzyazı, Şiir ve Ahlâk, Şiir ve Kurmaca, Şiir ve Pragmatizm, Şiir ve Dil bölümlerinde irdelemektedir. Şiir ve Düzyazı kısmında şiir ve düzyazı arasındaki farklardan ve şiirin içinde barındırdığı duygu halinden yola çıkan bir anlatım bulunmaktadır. Yazar burada şiirin şekil olarak karşısında duran bir yapıyı koyarak, modern şiirin form olarak düzyazıya yakınlaşmasını ve bunun şiirin tanımında yer almadığını göstermeyi amaçlamıştır. Şiir ve Ahlâk bölümünde, ahlâk kelimesinin kuralcılığı ve kısıtlayıcılığı üzerinden gidilmiştir. Şiirin ahlâk ile ampirik arasında kalındığında şiirinin yönünün ahlâkî olana doğru olması gerektiğini ifade etmiştir. Şiir ve dil arasındaki ilişkide yazar, gösterenin gösterilen üzerinde ağır bastığı bir dil olması tanımı üzerinde durarak bunun yeterli olmadığını bu konuda üst düzeye ulaşmış şiirlerin olduğunu belirtmektedir  
            Eagleton eserin üçüncü bölümünde bir yanlışın üzerine bastırarak imalı bir söyleyiş ile başlamaktadır. Burada Rus biçimcilerini hedef alan bir düşünce üzerindedir. Onların gözlerinde şiirler imgelerden, fikirlerden, sembollerden, toplumsal güçlerden veya şairin niyetlerinden değil sadece sözcüklerden oluşuyordu. Edebilik kavramı üzerinde gidilen düşüncede Eagleton edebiyatın edebilik ile aynı olmadığı görüşündedir. Edebiliğin göreceli bir kavram olduğunu ifade eder. Formalistlerin şiirin sunduğu onca olanak içerisinden sadece birini tutup irdelediklerini ve tanımlarını da bu yönde yaptıklarını belirtir.
            Bir Şiir Okumak adlı bölümünde eleştirinin nesnelliği ve öznelliği üzerinde durulmaktadır. Yazar eleştirmenin bazı bölümlerde tüm eleştirmenler ile birleştiğini ifade ederken bunları da şöyle sıralar; bir şiirin harfi harfine ne söylediği, kullanabileceği ölçüyü, uyaklı olup olmadığını tespit etmek.[5] Ayrıca bu bölümde eleştirmenlerin sıkça kullandıkları terimlere açıklık getirilmesi de önemlidir. Şiirin dili bütünsel ipuçlarına sahip olduğuna ancak anlam kısmında ise devreye okuyucunun da girdiğinin altını çizer.[6] Eagleton terimleri açıklarken İngiliz edebiyatı örneklerinden çok sık yararlanmıştır. Bu örnekler üzerinden terimlerin anlam karmaşalarını yok etmektedir. Amacı sıkıcı hâle gelmiş olan şiir eleştirisi terimlerini daha açıklayıcı bir şekilde ortaya koymaktır. En büyük yeri de imgelem ve muğlâklık kısmına ayırmaktadır. Muğlâklık kısmında muğlaklık ve müphemlik arasındaki farktan bahsetmektedir;
            “Müphemlilik elimizde ikisi de sınırlı olan ancak birbirlerinden ayrılan iki anlam olduğunda gerçekleşir. Muğlâklık bir sözcüğün iki veya daha çok manası anlamın kendisinin belirsiz hâle geldiği noktaya dek birbirlerine karıştığında olur.”[7] 
            İmgelem konusunda da bu sözcüğün 19. Yüzyılın ortalarında ortaya çıktığını öne sürmektedir. İlk defa 17. Yüzyılda ortaya çıkan imge kavramının Akıl Çağı’nda retoriğe karşı hissedilen şüpheden doğduğunu ve bugünkünün tersine “şeylerin” imgeleri veya temsilleri anlamında kullandığını hatırlatmaktadır.[8]  
            Eserin son bölümü Dört Doğa Şiiri’nde; William Collins, William Wordsworth, Gerard Manley Hopkins, Edward Thomas adlı şairlerin şiirlerine yakın okuma yapmaktadır. Şiirleri sadece biçimci yöntemle değil toplumsal ve tarihsel içeriklerini de göz önünde tutarak bir okuma yapmıştır.
           




[1] Eagleton Terry, Şiir Nasıl Okunur, çev. Kaya Genç, Agora Kitaplığı, 2011
[2] Age.. s.11
[3] Age.. s.19
[4] Age.. s.34
[5] Age.. s.161
[6] Age.. s.173
[7] Age.. s.198
[8] Age.. s.221-222

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yusuf Alper’in “Psikodinamik Açıdan Abdülkadir Budak Şiiri ve ‘Kapalı Bir Açılım’” Eleştirisinin İnceleme Yöntemleri Yusuf Alper; Varlı...