Hilmi Yavuz’un Anı
Sonnet Adlı Şiirinin Çözümlemesi
Giriş
14 Nisan 1936 yılında İstanbul’da
dünyaya gelen şair, Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi ve arkasından İstanbul
Üniversitesi’ndeki hukuk eğitimini yarıda bıraktı. BBC’nin Türkçe bölümünde
çalıştı. Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi.
Türkiye’ ye döndükten sonra çeşitli yayınevleri ve ansiklopedilerde görev
aldı. Halen Bilkent Üniversitesi’nde
öğretim görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.
Ani – Sonnet şiiri 1992 yılında
yayımladığı Ayna Şiirleri içerisinde yer almaktadır. Tarz olarak İngiliz sonesi
denilen bir yapıya sahiptir. Hilmi Yavuz’un şiiri, edebiyat dünyamızda
özellikle gelenek bağlamında gündeme gelmektedir. Onun şiirlerinde gelenek ile
modernitenin harmanlanışı görmekteyiz.
Dış
Yapı
Dış yapı dize, nazım birimi, nazım
şekli, ölçü, uyak ve rediflerin oluşturduğu bir kavramdır.[1]
Sone, iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan, dört bent ve on dört mısralık nazım
şeklidir.[2]
Ama Hilmi Yavuz’un bu eserinde; 12’li bir
bütün dize ve 2’li bağımsız dizelerden oluşmaktadır. Bu nazım şekline ise
İngiliz sonesi denilmektedir. Toplam dize sayısı olarak sone tarzına sadık
kalınmıştır. Şiirin 13 dizesi 14’lü hece ölçüsü ile yazılmıştır ama son dize de
17’li hece ölçüsü bulunmaktadır. Blok tipi nazım birimi şiire hâkimdir. Şiir toplam
80 kelimeden oluşmaktadır. Bu kelimelerin 17’si fiil kökenli olup, 63 tanesi de
isim kökenlidir. Hacim olarak kısa bir şiirdir.
İç
Yapı
Şiirin ilk dizesinde karşımıza bir
ayna metaforu çıkmaktadır. Şairin ayna üzerinden bir kişileştirme yaptığı da
ortadadır. Eldeki verilerin yapısal bir incelemesi yapılırsa, ortada bir şehir
vardır ve bu şehirde dolaşan aynalar bulunmaktadır. Burada ayna imgesi ile
insanın yansıma özelliği belirtilmiştir. İbn Arabi Fütühat-ı Mekkıye adlı
eserinde, ayna sembolünün bilen ile bilinenin birliğini temsil ettiğini, bilen
özne olan kendimiz ile bilinen nesne olan kendimizin bir olduğunu, tıpkı
kendimizle konuşurken dinleyen ve konuşanın kendimiz olması gibi aynaya bakan ile
aynanın bir olduğunu anlatmıştır. Hilmi Yavuz’un bu şiirindeki ayna imgesi
insanı karşılamaktadır ve her insanın bir diğerinin aynası olduğu dünya tasviri
yapmaktadır. Şair birinci dizede durumu belirttikten sonra, ikinci dizede
birinci tekil şahıs iyelik eki kullanarak kendisiyle ilgili bir söyleyişte
bulunmaktadır. Sisli sözler söylemi
içerisinde görülmeyen, kapalı söz tanımı taşımaktadır. Sisli bir havada insanın
görüş mesafesi sıfıra inmektedir, durum böyle olunca bu şehirde insan hareket
edememektedir ve kendini diğer aynalarda görememektedir. Daha başka bir unsur
burada aynalaşmanın sözlerle sağlandığı görülmektedir. Bir insanın kendini
başka bir insanda görebilmesi için ilk olarak onu dinlemesi gerekmektedir. Eğer
ki insan karşısındakinin sözlerinde kendini görebilirse işte o zaman ayna vasfı
ortaya çıkmaktadır. Şair öznesi kendisinin
sözlerinin sisli kapalı olduğunu ve bu yüzden kendini şair öznesinde görmek
isteyenlerin yanılgıya düştükleri ortadadır. İşte bu yüzden ikinci dizedeki
aşklar kırılmada söylemi gerçekleşmektedir. Ayna imgesinin bir diğer yönü de
aynanın arkasıdır. Ayna arka tarafında ön yüzündeki görüntünün tersini
oluşturmaktadır. Ve buraya girenler bir daha çıkamamaktadır. Aşkın hedefi de bu
aynanın arka tarafına girebilmektir. Yani insanın iç dünyasına yolculuk
edebilmektir. Bu yolculuğun göğe doğru gerçekleştiği beşinci dizeden
anlaşılmaktadır. Geçmişte göğe doğru yapılan iki hareket bulunmaktadır.
Birincisi Hz. Muhammed’in Allah’ın makamına yaptığı yolculuk, diğeri ise
Feridüttin Attar’ın Mantıku’t-Tayr adlı eserinde kuşların Simurg’u bulmak için
yaptıkları yolculuktur. Yalnız Mantıku’t- Tayr’da yatay bir yolculuk varken,
Hz. Muhammed ise dikey göğe ağan bir hareket yapmaktadır. Kuran-ı Kerim’de İsra
suresinde anlatıldığına göre, Hz. Muhammed hicretten bir buçuk yıl önce,
Kâbe’nin etrafında uyku ile uyanıklık halinde iken Cebrail ile birlikte
Kudüs’te ki Mescid-i Aksa’ya gitmiş oradan da Sidretü’l- Müntehâ denilen en üst
makama ulaşmıştır. Hz. Muhammed bu makamı da geçerek Allah’ın huzuruna
erişmiştir. Bu şiirdeki hareket noktası göğe doğru ağma halinde gerçekleştiği
için bu örnekleri verdik. Diğer bir nokta ise tasavvufta insanın Allah’a
ulaşması için geçtiği bir yol vardır. Bu yolun sonunda insan yine kendisini
bulur. Bütün anlatılan tasavvufi hikâyelerde, eserlerde bu durum görülmektedir.
Şiirdeki yolculukta ise insanın kendine yaptığı yolculuğu ayna imgesi ile
anlatıldığı görülmektedir. Altıncı
dizede kimi göstererek buyurgan söylemi şair öznesine değil, Tanrı’nın
sözüdür. Çünkü Tanrı kimi isterse onu yanına, makamına yükseltmektedir. Şiirde
geçen sidre, ağaç, yeşil kelimelerinden de anlaşılacağı gibi Hz. Muhammed’in
miraç gecesi anlatılmaktadır. Şair bütün bunları görebilmek ve Tanrı’nın
buyurduğu insan olunabilmesi için kalp gözünün açık olması gerektiğini ve orada
kelime oyunu yaparak, insanın doğru aynayı bulmasını belirtir. Daha sonra
Kuran-ı Kerim’de geçen İsra kelimesini kullanarak, Hz. Muhammed’in Allah’ın
katına çıkışını anlatmaktadır. Alışılmışın dışında bir akşam tasviri yapmakla,
bir olayın haberini vermeyi amaçlamaktadır. On birinci dizedeki lamba imgesi
yıldızları anlatmaktadır. Şair burada Hz. Muhammed’in miraca yükselişini,
lambalarla ve sırlarla tasvir etmektedir. Sırlarla demesinin amacı, Hz.
Muhammed’in Allah’ı görmesi ve bunun hakkında kimseye hiçbir şey
anlatmamasıdır. Şiirin son iki dizesinde
tekrar şehirdeki insanlara dönen bir anlatım mevcuttur. Kentin, içinde
barındırdığı unsurlar insanların Tanrı’dan uzaklaşmasına, hatta insanların
birbirlerinden uzaklaşmasına ve bu sebebiyetle de birbirlerinin aynası
olamadıklarına vurgu yapmıştır. Artık insanların aynalarının arka tarafında
olan aşk odalarına aşklar girememektedir. Bunun yerine modern insanın anılar
ile avunduğunu ifade etmiştir. Çünkü insan kendine bir aşk, bir yolculuk
bulamakta ve geride kalmış olan ile kendini avutmaktadır. Hilmi Yavuz, bu
şiirinde tasavvufi ve dini olayları kullanarak modern insanın içinde bulunduğu
bunalımı anlatmıştır. Çözüm yolu olarak insanların birbirine ayna olmasını,
böylece kendilerini bulabileceklerini aktarmıştır.
Ahenk
Ahenk, şiirin sözleri, kelimeleri,
mısraları ve mısra öbekleriyle bir bütün halinde, ideal anlamda kendi iç
uyumunu kurarak meydana getirdiği güzel, hoş tını ve sestir.[3]
Hilmi Yavuz’un bu şiirinde aşk, oda, ayna kelimelerinin sıklıkla kullanıldığı
görülmektedir. Burada göze çarpan asonans dediğimiz ses ünlü ahenginin şiire
hâkim düzeyde olmasıdır. Dizelerin sonlarındaki; aynaları, olmaları, aynaları,
anıları, sarı, yolculukları, onları, anıları kelimeleri ile şiirin müzikalitesi
oluşturulmuştur. Şiir, içinde alışılmadık sözler barındırmaktadır; sisli
sözler, aynaların göğe ağması, çürük ve sarı akşam, lambaların yükselmesi.
Bütün bunlar şiirin ahengini sağlamakta fayda sağlamıştır.
Kaynakça
Çetin Nurullah, Şiir Çözümleme Yöntemi, Öncü Kitabevi, Ankara, 2011
Çetişli İsmail, Metin Tahlillerine Giriş/ 1 Şiir, Akçağ Yayınları, Ankara, 2010
Kaplan Mehmet, Şiir Tahlilleri 2 Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Dergah
Yayınları, İstanbul, 2000
Kuran-ı
Kerim
Yavuz Hilmi, Büyü’sün Yaz, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013
Yivli Oktay, Metin Eloğlu Şiiri, Kurgan Edebiyat Yayınları, Ankara, 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder