3 Ocak 2016 Pazar



Hilmi Yavuz’un Anı Sonnet Adlı Şiirinin Çözümlemesi



            Giriş
            14 Nisan 1936 yılında İstanbul’da dünyaya gelen şair, Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi ve arkasından İstanbul Üniversitesi’ndeki hukuk eğitimini yarıda bıraktı. BBC’nin Türkçe bölümünde çalıştı. Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Türkiye’ ye döndükten sonra çeşitli yayınevleri ve ansiklopedilerde görev aldı.  Halen Bilkent Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir.
            Ani – Sonnet şiiri 1992 yılında yayımladığı Ayna Şiirleri içerisinde yer almaktadır. Tarz olarak İngiliz sonesi denilen bir yapıya sahiptir. Hilmi Yavuz’un şiiri, edebiyat dünyamızda özellikle gelenek bağlamında gündeme gelmektedir. Onun şiirlerinde gelenek ile modernitenin harmanlanışı görmekteyiz.

            Dış Yapı
            Dış yapı dize, nazım birimi, nazım şekli, ölçü, uyak ve rediflerin oluşturduğu bir kavramdır.[1] Sone, iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan, dört bent ve on dört mısralık nazım şeklidir.[2]  Ama Hilmi Yavuz’un bu eserinde; 12’li bir bütün dize ve 2’li bağımsız dizelerden oluşmaktadır. Bu nazım şekline ise İngiliz sonesi denilmektedir. Toplam dize sayısı olarak sone tarzına sadık kalınmıştır. Şiirin 13 dizesi 14’lü hece ölçüsü ile yazılmıştır ama son dize de 17’li hece ölçüsü bulunmaktadır. Blok tipi nazım birimi şiire hâkimdir. Şiir toplam 80 kelimeden oluşmaktadır. Bu kelimelerin 17’si fiil kökenli olup, 63 tanesi de isim kökenlidir. Hacim olarak kısa bir şiirdir.


            İç Yapı
            Şiirin ilk dizesinde karşımıza bir ayna metaforu çıkmaktadır. Şairin ayna üzerinden bir kişileştirme yaptığı da ortadadır. Eldeki verilerin yapısal bir incelemesi yapılırsa, ortada bir şehir vardır ve bu şehirde dolaşan aynalar bulunmaktadır. Burada ayna imgesi ile insanın yansıma özelliği belirtilmiştir. İbn Arabi Fütühat-ı Mekkıye adlı eserinde, ayna sembolünün bilen ile bilinenin birliğini temsil ettiğini, bilen özne olan kendimiz ile bilinen nesne olan kendimizin bir olduğunu, tıpkı kendimizle konuşurken dinleyen ve konuşanın kendimiz olması gibi aynaya bakan ile aynanın bir olduğunu anlatmıştır. Hilmi Yavuz’un bu şiirindeki ayna imgesi insanı karşılamaktadır ve her insanın bir diğerinin aynası olduğu dünya tasviri yapmaktadır. Şair birinci dizede durumu belirttikten sonra, ikinci dizede birinci tekil şahıs iyelik eki kullanarak kendisiyle ilgili bir söyleyişte bulunmaktadır. Sisli sözler söylemi içerisinde görülmeyen, kapalı söz tanımı taşımaktadır. Sisli bir havada insanın görüş mesafesi sıfıra inmektedir, durum böyle olunca bu şehirde insan hareket edememektedir ve kendini diğer aynalarda görememektedir. Daha başka bir unsur burada aynalaşmanın sözlerle sağlandığı görülmektedir. Bir insanın kendini başka bir insanda görebilmesi için ilk olarak onu dinlemesi gerekmektedir. Eğer ki insan karşısındakinin sözlerinde kendini görebilirse işte o zaman ayna vasfı ortaya çıkmaktadır.  Şair öznesi kendisinin sözlerinin sisli kapalı olduğunu ve bu yüzden kendini şair öznesinde görmek isteyenlerin yanılgıya düştükleri ortadadır. İşte bu yüzden ikinci dizedeki aşklar kırılmada söylemi gerçekleşmektedir. Ayna imgesinin bir diğer yönü de aynanın arkasıdır. Ayna arka tarafında ön yüzündeki görüntünün tersini oluşturmaktadır. Ve buraya girenler bir daha çıkamamaktadır. Aşkın hedefi de bu aynanın arka tarafına girebilmektir. Yani insanın iç dünyasına yolculuk edebilmektir. Bu yolculuğun göğe doğru gerçekleştiği beşinci dizeden anlaşılmaktadır. Geçmişte göğe doğru yapılan iki hareket bulunmaktadır. Birincisi Hz. Muhammed’in Allah’ın makamına yaptığı yolculuk, diğeri ise Feridüttin Attar’ın Mantıku’t-Tayr adlı eserinde kuşların Simurg’u bulmak için yaptıkları yolculuktur. Yalnız Mantıku’t- Tayr’da yatay bir yolculuk varken, Hz. Muhammed ise dikey göğe ağan bir hareket yapmaktadır. Kuran-ı Kerim’de İsra suresinde anlatıldığına göre, Hz. Muhammed hicretten bir buçuk yıl önce, Kâbe’nin etrafında uyku ile uyanıklık halinde iken Cebrail ile birlikte Kudüs’te ki Mescid-i Aksa’ya gitmiş oradan da Sidretü’l- Müntehâ denilen en üst makama ulaşmıştır. Hz. Muhammed bu makamı da geçerek Allah’ın huzuruna erişmiştir. Bu şiirdeki hareket noktası göğe doğru ağma halinde gerçekleştiği için bu örnekleri verdik. Diğer bir nokta ise tasavvufta insanın Allah’a ulaşması için geçtiği bir yol vardır. Bu yolun sonunda insan yine kendisini bulur. Bütün anlatılan tasavvufi hikâyelerde, eserlerde bu durum görülmektedir. Şiirdeki yolculukta ise insanın kendine yaptığı yolculuğu ayna imgesi ile anlatıldığı görülmektedir.  Altıncı dizede kimi göstererek buyurgan  söylemi şair öznesine değil, Tanrı’nın sözüdür. Çünkü Tanrı kimi isterse onu yanına, makamına yükseltmektedir. Şiirde geçen sidre, ağaç, yeşil kelimelerinden de anlaşılacağı gibi Hz. Muhammed’in miraç gecesi anlatılmaktadır. Şair bütün bunları görebilmek ve Tanrı’nın buyurduğu insan olunabilmesi için kalp gözünün açık olması gerektiğini ve orada kelime oyunu yaparak, insanın doğru aynayı bulmasını belirtir. Daha sonra Kuran-ı Kerim’de geçen İsra kelimesini kullanarak, Hz. Muhammed’in Allah’ın katına çıkışını anlatmaktadır. Alışılmışın dışında bir akşam tasviri yapmakla, bir olayın haberini vermeyi amaçlamaktadır. On birinci dizedeki lamba imgesi yıldızları anlatmaktadır. Şair burada Hz. Muhammed’in miraca yükselişini, lambalarla ve sırlarla tasvir etmektedir. Sırlarla demesinin amacı, Hz. Muhammed’in Allah’ı görmesi ve bunun hakkında kimseye hiçbir şey anlatmamasıdır.  Şiirin son iki dizesinde tekrar şehirdeki insanlara dönen bir anlatım mevcuttur. Kentin, içinde barındırdığı unsurlar insanların Tanrı’dan uzaklaşmasına, hatta insanların birbirlerinden uzaklaşmasına ve bu sebebiyetle de birbirlerinin aynası olamadıklarına vurgu yapmıştır. Artık insanların aynalarının arka tarafında olan aşk odalarına aşklar girememektedir. Bunun yerine modern insanın anılar ile avunduğunu ifade etmiştir. Çünkü insan kendine bir aşk, bir yolculuk bulamakta ve geride kalmış olan ile kendini avutmaktadır. Hilmi Yavuz, bu şiirinde tasavvufi ve dini olayları kullanarak modern insanın içinde bulunduğu bunalımı anlatmıştır. Çözüm yolu olarak insanların birbirine ayna olmasını, böylece kendilerini bulabileceklerini aktarmıştır.
           

            Ahenk

            Ahenk, şiirin sözleri, kelimeleri, mısraları ve mısra öbekleriyle bir bütün halinde, ideal anlamda kendi iç uyumunu kurarak meydana getirdiği güzel, hoş tını ve sestir.[3] Hilmi Yavuz’un bu şiirinde aşk, oda, ayna kelimelerinin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Burada göze çarpan asonans dediğimiz ses ünlü ahenginin şiire hâkim düzeyde olmasıdır. Dizelerin sonlarındaki; aynaları, olmaları, aynaları, anıları, sarı, yolculukları, onları, anıları kelimeleri ile şiirin müzikalitesi oluşturulmuştur. Şiir, içinde alışılmadık sözler barındırmaktadır; sisli sözler, aynaların göğe ağması, çürük ve sarı akşam, lambaların yükselmesi. Bütün bunlar şiirin ahengini sağlamakta fayda sağlamıştır.

Kaynakça

            Çetin Nurullah, Şiir Çözümleme Yöntemi, Öncü Kitabevi, Ankara, 2011
            Çetişli İsmail, Metin Tahlillerine Giriş/ 1 Şiir, Akçağ Yayınları, Ankara, 2010
            Kaplan Mehmet, Şiir Tahlilleri 2 Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Dergah Yayınları,                            İstanbul, 2000
            Kuran-ı Kerim
            Yavuz Hilmi, Büyü’sün Yaz, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2013
            Yivli Oktay, Metin Eloğlu Şiiri, Kurgan Edebiyat Yayınları, Ankara, 2013



[1] Yivli Oktay, Metin Eloğlu’nun Şiiri, s. 178
[2] Çetin Nurullah, Şiir Çözümleme Yöntemi, s.150
[3] Çetin Nurullah, Şiir Çözümleme Yöntemi, s. 237

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yusuf Alper’in “Psikodinamik Açıdan Abdülkadir Budak Şiiri ve ‘Kapalı Bir Açılım’” Eleştirisinin İnceleme Yöntemleri Yusuf Alper; Varlı...